Stephen Hawking ile Deha belgeselinden
Zaman ile mekan ayrılmaz bir bütündür. Einstein’a göre bunun adı uzay-zaman. Hayatımızdaki her an bir yer ve bir zaman ile tanımlanır! Geleceğe seyahat edilebileceği varsayabiliriz. Bir kütlenin varlığı etrafındaki uzay-zamanı büker! Bu yüzden zaman yerçekimini ve zaman da buna göre değişir. Çekimin olduğu yerde zaman bükülür. Einstein’ın bu teorisine genel izafiyet teorisi denir. Çekim ne kadar fazla ise zaman o denli yavaş akar. Dünyada yüksek bir dağın tepesi ile yer arasında bile zaman farkı vardır. Nano hassasiyetli bir saat ile yaptıkları bir deney ile kanıtladılar. Bu olay en fazla ise kara deliğin yakınında yaşanır! Evrende en fazla yer çekimi kara delik etrafındadır. Öyle güçlüdür ki yıldızın kendi ışığı bile bundan kaçamaz.
Evrenin boyutları çoğumuzun hayal ettiğinden kat ve kat daha büyüktür! Dünyayı okyanustaki sadece bir su damlası kabul edersek, evren bütün okyanuslardan daha da büyüktür. Evrende bu büyüklükte dünya gibi kayasal gezegenler var mıdır? Bunu anlamak için teleskoplar kullanılır, bunu biliyoruz. Ayrıca gezegenlerin bize yaklaşıp uzaklaştıkları, yeni veya ölmekte olan bir gezegen olup olmadıkları ise gezegenlerir yaydığı elektromanyetik ışınlar ile tespit edeilir. Hassas ışık ölçen cihazlar ile bunları tespit edebiliriz. Fakat dünyanın koruyucu atmosferi bazı ışınların atmosferden yansıtır. Bu ışınları elde edebilmek için ise bu gözlemin dünyanın dışından yapılması gerekir. Bu amaçla Kepler uzay teleskopu dünya dışındaki yörüngesinde böyle gezegenler aramaktadır. (Hubble uzay teleskobu ve James Webb uzay teleskopları da aynı görevleri)
Fizik kuralları 1600’lı yıllarda isaac newton ile başlar. Evrensel kütle çekim yasasını başına elma düşerek bulmuştur. Bu yıllarda cosmosdaki bütün cisimlerin birbirini çektiği yasadır. Evrenin işleyişi ile ilgili ilk bulgular. Fizik kuralları o dönemde “aynı şartlar altındaki olaylar aynı sonucu verir” şeklinde idi. 1814 de Laplace buna göre “evren hakkındaki herşeyi(fizik kuralları, doğa kuralları vs) bilirsen ve sonsuz zekan var ise evrenin diğer bütün geçmiş ve geleceğini bilebilirsiniz” demiştir. Bu determinizm dir. Fakat 1970 yılında bir deney yapıldı. Benjamin Linet insanın parmağını oynattığında beyin dalgalarını ölçtü. Denekler karar vermeden önce bilinçaltının daha önce karar verdiği ve insanoğlunun sadece biliçaltının verdiği kararı uyguladığı ortaya çıktı :) Laplace evrenin kanunlarının belirli ve sabit olduğunu söylemişti fakat bu deney biraz tersini gösterdi. Bu sebepten insaoğlu atom altı parçacıkları incelemeye başladı. J. J. Thomson 1897 de electronu keşfeder ve diğer parçacıklar ile beraber kuantum fiziği ortaya çıkar. Kuantum fiziğinde atom altı dünyasında determinizm yoktur! Elektronun yerini asla bilemeyiz. Gözün bağlı iken balon aramak gibidir. Belirli bir yerde değillerdir. 1927 de Werner Heisenberg, “Belirsizlik ilkesi” ni ortaya attı. Atom altı parçaların davranışları belirsiz ve tanımlanamıyor. Yani evrenin oluşumunda rastgelelik vardır. Çoklu dünya evreni?? 32:33 sn anlamadım.
Dopler etkisi, ses kaynağı yaklaştıkça frekansı artar, uzaklaştıkça ise frekansı azalır. Evren ile ilişkisi ise 1929 da “Edwin Hubble” samanyolu dışındaki bütün galaksilerin bizden uzaklaştığını tespit etti. Bunu gezegenlerin ışığını ölçerek belirledi. Yüksek frekans mavi, düşük freaknas kırmızı göründüğünü keşfetti! Yani bizden uzaklaşan kırmızı, yaklaşan mavi görünür. Aynı zamanda en uzak gezegenler en hızlı uzaklaşanlar, yakın gezegenler ise daha yavaş uzaklaşıyordu! (Bir patlama patternı)